Beşiktaş Baskıda Neden Dağılıyor?


Beşiktaş, Erzurum maçı ile beraber sezonun 6’ıncı resmi maçını oynamış oldu. B36 Torshavn eşleşmesini ölçü almazsak oynanan 4 adet maç Beşiktaş’ın sezon başlangıcında oynadığı oyun hakkında fazlasıyla doneler sundu. Yapılmayan transferlerin fazlasıyla eleştiri konusu olduğu şu süreçte sorunun ‘oyuncu’ değil daha ziyade ‘oyun’ kaynaklı olması bir hayli düşündürücüydü. En büyük teselli ise beklenti altında kalan performanslara rağmen ligde kayıp yaşanmayıp Avrupa Ligi’nde turun geçilmiş olması.

Geçtiğimiz sezon Beşiktaş’ın en fazla sıkıntı yaşadığı husus derinde kalabalık ve organize yerleşen takımları aşacak varyasyonları ve hücum çeşitliliğini sağlayamamasıydı. Akhisar, Sivasspor, Yeni Malatya, Kayserispor gibi hemen akıllara gelen maçlarda yaşanılan puan kayıplarının ana sebebi buydu. Hatta o dönem dillendirilen şey ‘rakiplerin Beşiktaş karşısında çok fazla kapandığı, Avrupa’da ise öyle olmadığı için daha iyi sonuçların alındığı’ savıydı. Bu sezon oynanan 4 müsabakada Beşiktaş’ın en çaresiz durumlara düştüğü ve rakibe cevap vermekte zorlandığı maçlar ve bölümler şöyle: İstanbul’daki LASK maçının ikinci yarısında rakibin öne çıkıp baskı yaptığı bölüm, Akhisar maçının ikinci yarısında rakibin öne çıkıp baskı yaptığı bölüm, deplasmandaki LASK maçının hemen hemen tamamında rakibin baskı yaptığı bölüm, Erzurum maçında rakibin ilk 45 dakika önde kalabalık kalıp baskı yaptığı bölüm. Bu bölümlere nispeten daha iyi oyunların olduğu bölümler ise aksine rakibin önde basmak yerine daha derinde yerleşip Beşiktaş’ın topu rahat kullanmasına izin verdiği bölümler oldu. Yani geçen yıl sıkça dile getirilen tezin tersi bir durum söz konusu. Geçen yıl şampiyonluğun kaybedilmesinde çok hayati önem arz eden iki maçı da -Başakşehir ve Galatasaray- incelediğimizde rakiplerin Beşiktaş’ı tempolu savunma, mümkün olduğunca kalesinden uzakta önde baskı yapma ve birinci-ikinci bölgede top yapmasına müsaade etmeme yöntemiyle alt ettiğini hatırlıyoruz. Geçen sezon derinde kalabalık yerleşen savunmalara karşı doğru hücum edilemediği için problemler yaşandığına katılıyorum ama bilhassa bu sezon oynanan maçları dikkate aldığımızda asıl tehlikenin kapanan takımlar değil önde basan takımlar karşısında olduğunu görmüş olduk.

Beşiktaş, iki haftası geride kalan Süper Lig’de maç başına 70 uzun pasla en fazla uzun pas atan ikinci takım konumunda.  Beşiktaş’ın ligde oynadığı iki maçta pas isabet yüzde ortalaması %78, geçen yılın ortalaması %84. İki maçta yapılan kısa pas ortalaması 368, geçen yıl maç başına kısa pas sayısı: 463. LASK Linz maçlarında da ligdekine benzer veriler vardı. Özellikle pas isabet yüzdeleri (%77 ve %74) standardın altındaydı. Uzun top sayısının fazla olmasına, pas sayısının ve pas isabet yüzdesinin düşük olmasına neden olan rakiplerin ön alanda baskı yapmasıydı. Bu anlarda takımda anlamsız bir panik gözüktü. Sakin kalıp ayağa oynamak yerine acele ve plansız bir şekilde uzun toplar atıldı. Bu da oyun ritminin ve organizasyonun bozulmasına yol açtı. Akhisar maçının ikinci yarısındaki, LASK ve Erzurum maçlarındaki Beşiktaş kalitesine yakışmayacak dağınık ve düzensiz görüntü fazlasıyla üzerinde durulması gereken bir görüntüydü. Peki Beşiktaş önde baskı yapan takımlara karşı neyi doğru yapamıyor? Neden öyle veya böyle birazcık tempolu savunma, önde pres yapmaya çalışan takımlar karşısında afallıyor?

Baskı altında oyun kurabilmek, pres yerken pas trafiğini doğru ayarlayabilmek sıkı pratik gerektiren ve spontane değil aksine çizilmiş senaryolar ile gerçekleşebilecek bir husus. Benim gözlemlediğim Beşiktaş’ın baskı yediği zaman pas oyununu devam ettirmeye, ayağa oynamaya yönelik bir ısrarı bulunmuyor. Bu da aslında bu konuda bir özgüvenin olmadığını gösteriyor. Çünkü çok pratik yapıp, doğru senaryoları kurgulayıp kusursuzlaştırmadığınız varyasyona güveninizin olmaması normal. Belki de Beşiktaş'ın pratik önceliği bu değildir. Bundan da kaynaklanıyor olabilir. Yani Beşiktaş'ın bir sezon içerisinde özellikle lig maçlarını ele aldığımızda üçüncü bölge savunması(önde baskı) ile karşılaştığı maç sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Daha ziyade rakipler Beşiktaş'a karşı yerleşik ikinci bölge veya derinde birinci bölge savunması yapıyorlar. Doğal olarak bu savunma şekillerine karşı hücum çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmesinde abes bir durum yok. Akhisar maçının ilk yarısını dikkate alırsak bu noktada iyi işler yapıldığını söyleyebiliriz. Özellikle rakibin ikinci bölge savunması yaptığı dönemde Beşiktaş rakip yarı alanda gayet iyi yerleşmişti. Beklerin pozisyonları, ön kenar oyuncularının daha iç koridorda yerleşip hem beklere alan açmaları hem de santrfora yakın olmaları, merkezden hücum girişimlerinin fazlalığı bu konuda bir gelişme olduğunu göstermişti. Zaten önde pres yapan takımlar karşısında uzun vurmak yerine ayağa pas zorlandığında doğru işler yapılamadığı için kayıpların arttığını ve bunların da kaleye tehlike olarak döndüğünü görüyoruz. Yani hem oyunu kuramıyorsunuz, birinci bölgeden ikinci bölgeye oradan da üçüncü bölgeye topu sağlıklı taşıyamadığınız için rakip kalede tehdit üretemiyorsunuz hem de çıkarken kaptırdığınız için kendi kalenizde pozisyon görüyorsunuz.
Her yiğidin yoğurt yiyişinin farklı olduğu gibi her teknik adamın da kendine göre geriden oyun kurma ve baskı altında pas yapma stratejisi vardır. Ancak futbolun temel prensipleri olarak görülen bazı noktalar vardır ki bunlar olmazsa olmazlardır. Bunların başında hareketlilik ve alan yaratma gelir.

Futbol bir alan oyunudur, bir pozisyon oyunudur. Dolayısıyla alanı en doğru kullanan avantajlı olur. Alanı doğru kullanmak sahaya doğru yayılmak, kendine ve takım arkadaşlarına alan yaratmakla olur. Bunun için de ilk şart hareketli olmak, gerekli hareketliliği sağlamaktır. Özellikle baskı altında oyun kurarken ve pas yaparken rakibin baskını zorlaştırmak, ters eşleşmeler yaratmak, top ayağında olan arkadaşına pas opsiyonu sunmak için çok hareketli olmak ve sürekli yer değişimleri gerçekleştirmek gerekir. Beşiktaş’ın baskıda yaşadığı en net problem bu gözüküyor. Saha içinde bir hareketsizlik ve statiklik durumu hakim. Bu sadece top takımdayken değil rakipteyken de önemli. Savunma geçişlerinde ve hücum geçişlerinde de dinamik bir reaksiyon verilemiyor. Hatlar arası mesafeler açılıyor, takım boyu uzuyor. Tabii bu fiziksel yapıyla alakalı bir durum. Oynanan dört maça baktığımızda Beşiktaş’ın hem genel fizik kalitesinin hem de bireysel fizik kapasitesinin çok iyi olmadığı gözüküyor. Bu sezonluk yükleme planlaması ile de alakalı olabilir. Sezonu en erken açan takım olarak buna göre bir strateji düşünülüyor belli ki. Yani takımın saha içindeki hareketsizliği ve özellikle ikinci yarılardaki fiziksel düşüşü bununla açıklanabilir.

Geriden oyun kurarken enine ve dikine genişlik de temel prensiplerden bir tanesidir. Alana mümkün olduğunca geniş yayılmak ve kendi sahasını mümkün mertebe boşaltmak gerideki oyunculara daha rahat pas yapma imkanı sunacaktır. Enine genişlediğinizde rakip oyuncuların arasındaki mesafeyi enine açarak topu geçirebileceğiniz ‘kapılar’ yaratırsınız. Sahayı boşaltıp öne çıktığınızda da rakibin ön hatta baskı yapacak oyuncularını da sizinle beraber geriye iterek gerideki arkadaşlarınıza topu daha rahat dolaştırabilecekleri alanı yaratmış olursunuz. Beşiktaş bunu da başarılı bir şekilde yapamıyor. Stoperler genişleyip kenar bölgelerde top almıyor, bekler çizgiye basıp önde yerleşmiyor, gerektiğinde stoperlerin arasına girip opsiyon olan orta saha dışındaki diğer merkez orta sahalarda geniş kalmak yerine aksine dar ve hareketsiz kalarak rakibin baskısını üzerlerine çekiyorlar. Pas yapmaya çalışırken enine ve boyuna dar kalırsanız rakibin baskısını kolaylaştırırsınız. Rakip dar bir alanda daha az efor sarf ederek daha fazla oyuncuyu kontrol edebilir. İşte Beşiktaş’ta yaşanan bir diğer sorun sahaya enine ve dikine doğru yerleşememek. Bazen baskıyı üzerinize çekmek, rakip oyuncuların daha fazla adamla sizin sahanıza girmesini ve arkayı boşaltmasını sağlamak için bilerek yapılabilir. Böyle yaparak öne çıkan rakibin boşalttığı arka hatta oyuncular sokup oralara top atabilirsiniz ama Beşiktaş’ın bunu planladığını da görmedik.

Değinmemiz gereken bir de oyuncuların teknik özellikleri ve top kullanma tercihleri var. Sorunlardan biri de bu. Evvela kaleci Tolga Zengin. Tolga’nın hem ayak tekniği hem de ayak kuvveti iyi değil. Stoperlerden Vida’nın ayak tekniği ve pas becerisi iyi değil. Ha keza bu süreçte bazı maçlarda stoper oynayan Necip Uysal’ın ayak tekniği yeterli değil. Bir diğer stoper Pepe’nin ayak tekniği iyi ancak onun da geçen yıldan bu yana devam eden pas tercihlerinde arıza var. Fazlaca uzun top oynama inisiyatifi alıyor. Henüz şartlar oluşmamışken yaptığı uzun top denemeleri kayıplara neden oluyor. Bu süreçte ağırlıklı olarak sol bek oynayan Caner de Pepe gibi tekniği iyi olan ancak topu kullanma tercihlerinde problem olan bir oyuncu.

Burada ifade etmeye çalıştığım aksaklıların Erzurum ve LASK maçlarında nasıl gözüktüğünü daha iyi anlayabilmek için video analizleri izlemeniz fayda sağlayacaktır.

Erzurum maçı


LASK Linz maçı



Son olarak şunu söylemekte yarar görüyorum ki uzun ve direkt oynamak utanılacak bir şey değil. Elbette gerektiğinde uzun topla da hücum edebilirsiniz. Lakin her varyasyonda olması gerektiği gibi bunun da planlı ve bilinçli olması gerekir. Sahada buna göre set çizilmeli, yerleşimler ve hareketlenmeler ona göre yapılmalı…


Yorumlar