SEZON ÖNÜ ANALİZİ | BEŞİKTAŞ


Geride bıraktığımız sezon Beşiktaş'ın şampiyonluğu yitirmesine neden olan sebepler nelerdi? Bu sezon için sahada nasıl bir Beşiktaş olmalı? Neler değişmeli, neler gelişmeli? Bu sorulara detaylı bir şekilde yanıt aradım.

İki yıl üst üste yaşanan şampiyonluk sonrası oturmuş ve takım bütünlüğünü yakalamış bir kadroya sahip olmanın yanı sıra üçüncü sezon için bazı dezavantajların olacağı da aşikardı. Futbolcuların aynı motivasyonu yakalama konusunda sıkıntı yaşama ihtimali bunlardan biriydi. Saha içi anlamında ise rakiplerin Beşiktaş’ı birincil hedef olarak görmeleri, Beşiktaş’a karşı ekstra hazırlık yapmaları karşılaşılacak zorluklardan bir tanesiydi. Süper Lig’deki istisnasız her teknik adam Beşiktaş ile oynayacakları maç öncesi ligde en iyi futbolu oynayan takımın, ligdeki en zor rakibin Beşiktaş olduğunu söylediler. Bu da aslında teknik adamların Beşiktaş’a nasıl baktığının, nasıl hazırlandığının bir göstergesiydi. Dolayısıyla Beşiktaş’ın kendilerine çok daha sıkı hazırlanacak olan rakiplerini alt edebilmek için, çözülebilirliğini zorlaştırmak adına oyununu değiştirmeli, değiştirerek gelişmeliydi. Jonathan Wilson’ın, Futbol Taktikleri Tarihi kitabında bir bölümde aynen şöyle denilmekteydi: “Başarılı olmuş teknik direktörleri diğerlerinden ayıran bir şey varsa bu da kendilerini değiştirebilmiş olmalarıydı. … kazanan bir formülü bırakmanın zamanının geldiğini hissedecek vizyon berraklığına ve yeni bir sisteme geçecek cesarete sahip olmalarıydı.” Elbette çok radikal değişikliklerden bahsetmiyorum ancak bazı dokunuşlarla olaya farklılık katmak gerekliydi.

Puantajdaki konum, alınan galibiyet, atılan gol gibi konulara bakıldığında bir önceki yılın gerisinde kalındığını görüyoruz. Öncelikle temel bazı istatistikleri verelim ve bu istatistiklerin ne anlattığını Beşiktaş’ın oynadığı oyun üzerinden değerlendirelim.

HÜCUM

Atılan Gol
2015-2016: 75
2016-2017: 73
2017-2018: 69

Akan Oyunda Gol (Duran Toplar Harici)
2015-2016: 48
2016-2017: 47
2017-2018: 43

Bu istatistiklerden de anlaşılacağı üzere Beşiktaş’ın geçen sezon yaşadığı en büyük problem topu çerçeveden içeri atma konusunda zayıf kalmasıydı. Akan oyunda atılan gollerde ise Galatasaray, Fenerbahçe’nin yanı sıra Trabzonspor ve Alanyaspor’un da gerisinde kalınmış. Gol sayısının azlığını daha da eleştirel hale getiren ise şu: son 16 yılın en gollü sezonu oynandı.

Peki Beşiktaş’ı gol konusunda eksik bırakan hususlar nelerdi?

Aslında Beşiktaş topla oynama, şut, isabetli şut, ceza sahası içerisine top gönderme, ceza sahası içerisinde topla buluşma gibi istatistiklerde zirvede. Yani hücum açısından pozisyon bulma noktasında sorun yok gibi duruyor. Burada kritik olan ise bu pozisyonların şekli, oluşumu, rakibi zorlayıcılığı, hangi durumlarda gerçekleştiği ve rakibin tercihinin bu istatistiklerin oluşumunda ne kadar etkili olduğu.

Kenardan hücum ‘tamam’ ama nasıl?

Özellikle ligin ilk yarısında puan kaybedilen maçlara baktığımızda Beşiktaş’ın çok üstün oynadığı, rakibin ağırlıklı olarak savunma yaparak sonuç aldığı maçlarda ya gol atılamamış ya da 1 golde kalınmış. Özellikle 0-0 biten Akhisar ve Yeni Malatya, 2-1 kaybedilen Sivasspor ve 45 dakikası bir kişi fazla oynanmasına rağmen 1-1 biten Kayserispor maçları çok benzer maçlar oldu. Beşiktaş sürekli denemesine rağmen istediği gol veya golleri bulamadığı için ilk yarıda toplamda 9 puan kaybetti. Diğer puan kaybedilen maçları (Başakşehir, Fenerbahçe, Trabzonspor, Kasımpaşa vb.) bir kenara bırakacak olursak sadece bu dört maç kazanılmış olsa +9 puanla devreye lider girilecekti. Bu maçlarda rakipler özellikle maçın ikinci yarısında kalabalık bir şekilde derinde yerleşerek Beşiktaş ataklarını bertaraf etmeyi ve kalelerini gole kapamayı başardılar. Bunun baş sebebi Beşiktaş’ın hücum çeşitliliğini sağlayamaması oldu. Yalnızca kenara inip, kenardan ceza sahası içerisine hedef gözetmeksizin alana atılan yüksek ortalarla gol bulmaya çalışıldı. (Yukarıda bahsettiğim Akhisar, Yeni Malatya, Kayserispor ve Sivasspor maçlarında tam 155 orta açıldı). Rakipler bu hücum opsiyonunu savunmakta zorlanmadı ve istediklerini elde ettiler. Kalabalık ve yerleşik savunmaların belki de en kolay savunacağı hücum aksiyonu kenardan hedefsiz yüksek ortalardır. Çünkü atılan top ‘ortak’ top oluyor. Rakip için beklenmedik, sürpriz bir aksiyon gerçekleşmediği için herhangi bir şaşırtıcılığı, denge bozuculuğu olmuyor. Rakip derinde kalabalık yerleştiği için en az 2 katı fazla adamla topun atıldığı yerde bulunuyor. Dolayısıyla bu yöntem ile kilidi açmak pek mümkün olmuyor. Beşiktaş bu maçlarda daha önceden fazlasıyla yaptığı bazı hücum varyasyonlarını -merkezden pasla zorlamak- denemek yerine ısrarla kenar ortalarını tercih etti. Burada Quaresma faktörünü de es geçmemek gerek. Bireysel özellikleri itibariyle en fazla sevdiği şey çizgi üzerinde topla buluşup orta açmak olduğu için bu oyun tercihi onun da fazlasıyla işine geldi. Esasen bunun sadece Beşiktaş’ın tercihi olduğunu da düşünmüyorum. Rakipler de artık bir şeylerin farkına varmaya başladılar. Ağırlıklı olarak merkezde kalabalık kalıp orayı savunarak oyunun kenara yönlenmesine bilerek müsaade ettiler. Bir önceki yıl bu tip oyunu Beşiktaş’a karşı deplasmanda oynanan maçta Karabük oynamıştı. Tudor takımı savunmada 5’li oynatmış ve özellikle ikinci yarıda derinde kalabalık bir savunma yaparak Beşiktaş’ı kenara itmişti. Kenardan yapılan yüksek ortaları da kalabalık oldukları için savuşturmuşlardı. Beşiktaş o maçtaki tek golü 34 defa yaptığı kenar ortasından değil merkezden zorladığı atak sonrasında Atiba’nın yayda sırtı dönük duvar olması, Aboubakar’ın savunma arasına hareketlenmesi ile atmıştı!

Elbette kenardan da hücum edilebilir. Ancak artık ‘hedefsiz orta’ diye bir şey kalmadı. Esasen ‘orta’ diye bir şey kalmadı desek yeridir. Kenara inildiğinde pas veya görerek hedefe ‘orta pası’ atılıyor. Hatta takımlar kenara indiğinde içeride pas atabileceği hedef bulamadıklarında geri dönüp atağı tekrar şekillendirmeye çalışıyorlar. Avrupa’nın 5 büyük liginde kendi liginin en fazla orta yapan takımı olup şampiyon olan tek takım Bayern Münih (28 orta). Onların ceza sahası içerisine soktuğu adam sayısı çok fazla ve en önemlisi istatistiğe ‘orta’ olarak yansıyan topların birçoğu görerek hedefe atılan toplar. En kritiği ise ortayı yapan isimler ön kenar oyuncuları değil, bek oyuncuları Kimmich ve Alaba oluyor. Dolayısıyla ön kenar oyuncuları merkeze giderek kalabalıklaşmayı sağlıyorlar. Yani Bayern, istisna ve bu tarz oyunun en doğru örneği. Diğer liglerde lider durumda olan takımlar liglerinde ‘orta’ sıralamasında bırakın birinci olmayı bu konuda alt sıradalar.

Merkezden Hücumlar | Oğuzhan Özyakup ile Tolgay Arslan arasındaki fark

Geçen yıl yapılmayan ya da çok az yapılan pasla rakibi hareket ettirip, savunmanın arasına ve arkasına hareketlilik sağlamaya çalışma konusunda denemeler. Rakibi merkezden zorlama konusunda ısrarcı olunmadı. Bu hususta en etkili oyuncu Oğuzhan. Merkezden driplingle, ikiye birle, anahtar pasla delici olabilen bir oyuncu. Çok orta açılmasına ve topla fazla oynanmasına rağmen puan kaybedilen malum 4 maçın 3’ünde 70’ten sonra oyuna girdi. O maçlarda onun 11’de olması derinde kalabalık savunmaları merkezden zorlama açısından değerli olabilirdi. Tolgay ve Medel, Oğuzhan’a göre çok daha dinamik ve defansif açıdan daha becerikli orta saha oyuncuları olsalar da Oğuzhan’ın merkezden rakibi zorlama isteği, rakip kaleye yakın yerlere gidip oralarda merkezden deneyeceği ofansif aksiyonlar açısından daha fazla süre almalıydı. En azından kâğıt üzerinde daha kolay gözüken ve Beşiktaş’a karşı tamamen savunma temelli bir oyun oynayacak takımlara karşı kesinlikle sahada olmalıydı.

Oğuzhan ile alakalı geldiği günden bu yana benim de zaman zaman defansif kaygısının düşük olduğu, bir 8 numara olarak takım savunmasına katkısının tatmin edici olmadığı gibi görüşlerim vardı. Ofansif anlamda ise topa yakınlığının yüksek oluşu konusunda herkes hemfikirdi. Ancak Oğuzhan'ı farklı kılan hususları bu yıl çoğu zaman direkt oynamadığı için daha net fark edebildim. Şöyle ki yerine oynayan oyuncuların neyi yapıp neyi yapamadıklarını görünce Oğuzhan ile kıyas yaparak Oğuzhan'ı farklı kılan detayları biraz daha iyi analiz ettiğimi düşünüyorum. Oğuzhan bir 8 numara olarak özellikle ofansif anlamda çok etkili bir alan kullanma becerisine sahip. İşte bu pozisyonel zeka da çoğu kişi tarafından fark edilemediği için bence değeri yeterince anlaşılamıyor. Oğuzhan zeki ve hareketli olduğu için az baskı alıyor. Baskıdan uzak bölgede topla buluşabiliyor. Bunu yaparken rakip için tehlike arz edecek yerde buluşabiliyor olması ise asıl kritik nokta. Rakip yarı alandaki kara deliklere hareketlenme ve topla buluşması onu etkili kılıyor. Rakibin birinci bölge ile ikinci bölge arasındaki hatlara çok iyi sızıyor. Nasıl ki bir santrforun gol atabilmesi için pozisyona girebiliyor olması pozisyona girebilmesi için de doğru yerlere hareketlenip, doğru yerde topla buluşabilmesi gerekiyorsa hazırlayıcı oyuncuların da anahtar pas atabilmesi, asist yapabilmesi için doğru yerlere hareketlenip doğru yerde top alması gerekiyor. İşte bu özellik Oğuzhan'da mevcut. Çevre kontrol becerisi, oyun vizyonu yüksek. Avrupa'da son birkaç yıldır 'expected goal', 'expected asist' gibi veriler oldukça revaçta. Oğuzhan'ın 'expected asist' skalası ifade etmeye çalıştığım sebeplerden ötürü yüksek.

Geçen sezon Şenol Hoca daha ziyade Tolgay Arslan’ı tercih etti. Teknik becerileri ve fiziksel yapısı 8 numara pozisyonuna çok uygun olmasına rağmen alanı doğru kullanamadığı için mevcut sistemde Oğuzhan kadar etkili olamıyor. Geriden ilk topları alan oyuncu olmayı sevdiği için geride yerleşiyor ve 6 numara ile üst üste binip oyun kurarken gereksiz yere daraltıp alanı boşaltamıyor, baskı alıyor. Böyle olunca ön tarafa yeterli desteğe de gidemiyor. Yani fiziksel ve teknik yönden o bölgeyi oynayabilecek gibi gözükse de Oğuzhan kadar efektif olamıyor. Yukarıda Oğuzhan ile alakalı anlatmaya çalıştığım rakip yarı alanda doğru yerlere sızmak, etkili bölgelerde topla buluşmak ve bu sayede hücuma gerekli desteği verme konularında Tolgay yetersiz kalıyor. Yineliyorum Tolgay teknik anlamda üçüncü bölgede yaratıcı olabilecek kapasiteye sahip olmasına rağmen saha içindeki tercihleri ve ofansif anlamda alanı doğru kullanamaması nedeniyle etkili bir 8 numara oyunu oynayamıyor. Zaten bildiğim kadarıyla kendisi de ısrarla 6 numarada daha başarılı olduğunu ve o bölgede oynamak istediğini zikrediyor.

İlk iki görsel sırasıyla Oğuzhan ile Tolgay'ın 8 numara pozisyonunda oynarken attıkları kilit paslar ve bölgelerini gösteriyor. Sonraki iki görsel ise dripling sayıları ve bölgelerini:

Kilit Paslar
                                                       
                                                               

Dripling
                                                       
                         

İstatistiki verilerden de anlaşılacağı üzere Oğuzhan'ın 8 numara pozisyonunda Tolgay'a göre ofansif alan kullanma becerisi ve hücum etkinliği çok daha yüksek.
                         
Şampiyonlar Ligi’nde Anahtar Faktör: Geçiş Hücumları!

Beşiktaş’ın geçen yıl en iyi yaptığı hücum aksiyonlarının başında ‘geçiş hücumları’ vardı. Rakipten kazanılan top sonrası verilen reaksiyonla beraber hem goller atıldı hem de birçok pozisyona girildi. Rakipler için Beşiktaş karşısında en zorlandıkları an topu kaptırdıkları andan sonrası oldu. Çünkü özellikle Beşiktaş ön dörtlüsü (Babel, Talisca, Quaresma, Cenk) kendilerine geçen top sonrası çok hızlı ve en önemlisi organize bir karşı reaksiyon ile rakipleri zor durumlara düşürdüler. Şampiyonlar Ligi grup aşamasındaki başarıdaki en büyük etkenlerden birisi de Beşiktaş’ın bu hızlı hücum geçişlerini çok iyi yapmasıydı. Deplasmandaki Porto, Monaco ve Leipzig maçlarında bu hücum opsiyonu kusursuza yakın uygulandı. Topu kazandıktan sonra Beşiktaş hücum hattındaki hareketlilik, doğru zamanda doğru yerlere koşular ve topun doğru kullanılması etkili bir hücum gücü ortaya çıkardı. İçerde oynanan Galatasaray ve nispeten zorlu geçmesi beklenen Trabzon, Göztepe deplasmanlarının beklenenden çok daha kolay kazanılmasında da ana faktör ofansif geçişlerin rakipleri çaresiz bırakmasıydı.  Hatta fazla tercih edildiği, uğruna diğer hücum seçeneklerinden vazgeçiliyor dediğimiz kenar ortaları bile bu tip aksiyonlarda fazlasıyla iş gördü. Zira burada yerleşik, pozisyonunu almış, kenardan orta gelmesini bilen-bekleyen ve kalabalık bir savunmaya karşı değil eksik, dengesiz, hazırlıksız yakalanmış savunmaya karşı kesildiği için bu ortalar işe yaradı.

Erken Gol İle Guardı Düşürememek

Beşiktaş istediği geniş alanları bulabilmek, rakipleri pratiğinden çıkarmak, derinde kalabalık bir savunma yapmaktan vazgeçirmek için maçlara hızlı girmeli ve erken gol bulabilmeliydi. O zaman çok daha rahat iş yapabileceği, daha etkili olabileceği alan ve ortamı bulacaktı. Erken gol gelip öne geçilemeyince rakipler gittikçe kendi kalelerine yakın savunma yaparak, kendi sahalarında kalabalık kaldılar. Beşiktaş da birinci bölge savunmasına uygun hücumlar gerçekleştiremediğinde beklenmedik puan kayıpları yaşadı.

İlk 45 dakikada atılan gol sayıları

Galatasaray: 37
Fenerbahçe: 35
Başakşehir: 32
Beşiktaş: 28

Ayrıca şampiyon Galatasaray’ın ligin ikinci yarısında maçların hemen hepsinde (Kayserispor, Antalyaspor, Akhisar, Yeni Malatya, Alanyaspor, Trabzonspor, Bursaspor, Karabük) ilk 20 dakikada skoru aldığını unutmayalım!

Final Maçlarındaki Başarısızlık

Tüm bu ofansif sebeplerin yanı sıra Başakşehir ve Galatasaray maçlarında alınacak iyi sonuçlarla şampiyon olunması yüksek ihtimaldi. Şampiyonu belirlemede hayati öneme sahip olan bu maçlarda rakiplerin hem teknik hem de mental anlamda Beşiktaş’a göre maç hazırlığını daha iyi yaptığını gördük. Bu maçlarda Beşiktaş gol bile atamadan mağlup oldu. İki maçta da kendi oyun pratiğinden çıkarılan, her zaman yaptığı, alışkanlık haline getirdiği ofansif ve defansif aksiyonları yapamayan taraf Beşiktaş’tı. Yani rakiplerin stratejisi ve kurgusu üstün geldi. Bu noktada rakibi yeterince iyi çalışmak ve doğru başlangıç stratejisini kurgulamak gibi problemler olduğu bariz. Bu işin bir boyutu. İşin teknik detay tarafı ve olabildiğince çetrefilli bir iş. Elbette rakiple ilgili bazı faktörlere göre planlama yapılmıştır ancak böylesi kritik maçlarda çok daha sofistike ve çok daha detaylı bir çalışma gerektiği kanısındayım. Şunu kabul etmek gerekir ki Başakşehir ve Galatasaray bu konuda Beşiktaş’tan daha iyiydi. Neredeyse sahanın her alanında (ofansif-defansif) daha planlı ve organize hareket etmeyi başardılar. Bu konuda çok ayrıntılı analiz yapılabilir, net doneler mevcut çünkü.

Bu maçlardaki en temel zaaflardan bir tanesi konsantrasyon, çoşku, hırs ve motivasyonun rakiplerin aşağısında kalmasıydı. Her iki maçta da takımdaki bireylerin beden dilleri bunu açıkça ortaya koyuyordu. Bunu es geçmemek ve önemsiz görmemek gerekiyor. Psikolojik faktörler oyuncuların performansını doğrudan etkileyen hususlardan biri. Doğal olarak bu maçlarda rakiplerin oyuncu grubunun arzusu, motivasyon ve konsantrasyonunun daha yüksek olması istediklerini yapan taraf olmalarında ciddi etkenlerden bir tanesiydi.

Bir başka husus ise kadro yapısı ve oyuncu profilleri. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım temel faktörlerin ortaya çıkmasında baş rol oynayan eldeki malzeme. Başakşehir ve Galatasaray maçlarında şunu gördük ki bu takımdaki oyuncu grubunun motorik özellikleri ve atletizmini içeren enerji, tempo, dayanıklılık ve çabukluk gibi oyuna doğrudan etkileyen fiziksel meziyetleri Beşiktaş oyuncu grubunun üzerindeydi.

Gomis, Adebayor > Negredo
Nagatomo-Linnes, Clichy-Caicara > Adriano-G.Gönül
Visca-Elia, Rodrigues-Feghouli > Quaresma-Babel(Lens)

Bu yaptığım değerlendirme sadece fiziksel melekeler ve atletik durumlar üzerine. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu anlamak için de o maçlardaki bazı verilere bakmak yeterli olabiliyor. Bu maçlardaki yerden ikili mücadelelerde başarı oranı, başarılı dripling oranı, koşu ve sprint mesafeleri gibi fiziksel istatistiklerde geride kalındı. Bunun dışında istatistiğe direkt yansımayan ancak oyun içinde görülebilen oyun kurma ve baskı esnasında hareketlilik, alan yaratma, alan boşaltma, savunma ve hücum geçişlerindeki reaksiyon zamanlaması, baskı gücü, baskı dayanıklılığı gibi unsurları doğrudan etkileyen şeylerden biri de oyuncuların fiziksel yapısı. Buradan hareketle şu ortaya çıkmış oldu ki yeni sezon transfer planlamasında ve kadro mühendisliğinde oyuncu grubunun atletizm, tempo, dayanıklılık ve enerjisini yükseltecek oyuncu tipleri de en az teknik yeterlilik kadar dikkate alınmalı.

SAVUNMA

Beşiktaş geçtiğimiz sezon hücumda yaşadığı problemlerin aksine savunma tarafında daha iyi bir görüntü çizdi. Ligin en az gol yiyen takım unvanına sahip olunmasına rağmen detaylara indiğimizde Beşiktaş'ın iyi savunma yapmasının yanı sıra rakiplerin Beşiktaş karşısında daha az hücum aksiyonu gerçekleştirmesinin de katkısının olduğunu görüyoruz.

Yenilen Gol
2015-2016: 35
2016-2017: 30
2017-2018: 30

Akan Oyunda Yenilen Gol (Duran Top Harici)
2017-2018: 25

Kalesine Atılan Şut (Maç Başına)
2015-2016: 10.8
2016-2017: 9.6
2017:2018: 10.1

Rakipler savunma uğruna hücumdan feragat ediyor!

En az gol yiyen takım olmak değerli bir veri ancak ofansif açıdan istenilen verimliliğin sağlanamadığı, beklenen skorların alınamadığı maçların fazla olması defansif istatistiğin değerini düşürüyor. Rakiplerin Beşiktaş’a karşı daha emniyetli, ekstra önlemli stratejiler ile sahada olduklarını söylemiştim. Bu da ister istemez Beşiktaş’ın savunma istatistiklerinin yüksek olmasını sağlayabiliyor. Yani Beşiktaş’ın en az gol yiyen takım olmasında savunma başarısının yanı sıra rakiplerin oynadıkları oyun tarzının da etkisi vardı. Rakipler Beşiktaş’ın üzerine giderek, hücum ederek değil daha ziyade savunarak istediğini aldı. Stoperde Pepe’nin tek başına dahi toparlayıcı görevini görmesi, merkez orta sahada Atiba’nın yanında Tolgay’ın veya Medel’in oynaması defansif açıdan daha dirençli bir takım ortaya çıkarsa da dediğim gibi önemli faktörlerden birisi de rakiplerin sergilediği oyundu. En kaba tabirle fazla savunma yapmaktan hücum edemediler. Burada defansif olarak bakılması gereken doğru istatistik rakiplerin gole, hücuma ihtiyacı olduğu zaman Beşiktaş’ın nasıl savunduğu.

Burada ligde en az gol yiyen takım konumunda olan ama bunun yanı sıra çok fazla puan kaybedilen ilk devreyi ele alalım. Beşiktaş ilk devrede maçlar golsüz berabere (0-0) giderken 5 gol yemiş. Bir önceki yıl sezonun tamamında golsüz beraberlikte 6 gol yemiş. Yani golsüz berabere giderken bu yıl 17 maçta 5 gol yenirken geçen yıl 34 maçta 6 gol yenmiş.

İlk devrede tek farkla öndeyken yediği gol sayısı 6. Bir önceki yılın ise tamamında 9. Yani Beşiktaş tek farkla önde giderken geçen yıl 17 maçta 6 gol yerken bir önceki yıl 34 maçta 9 gol yenmiş. Bu istatistik gösteriyor ki rakipler gole ihtiyacı olduğunda, Beşiktaş kalesini savunmak durumunda olduğu durumlarda çok başarılı olamamış.

Duran Top Savunması Gelişti

Bir öncek yıla göre geçen yıl en fazla gelişme gösterilen savunma başlığı ise duran top savunması. Beşiktaş geçen sezon duran top ortalarından sadece 3 gol yedi. Bir önceki yıl sadece tek devrede duran top ortalarından 5 gol yenilmişti. Yine Şampiyonlar Ligi grup aşamasında duran toptan sadece 1 gol yenildi. Geçen yıl bu sayı 2’ydi. Bu konuda istatistiklerden de anlaşılacağı üzere Beşiktaş’ın gelişim kaydettiğini görüyoruz. En az gol yiyen takım unvanına sahip olunmasının sebeplerinden biri de bu gibi gözüküyor.

YENİ SEZON PLANLAMASI

Teknik ve taktik anlamda geçen sezon yaşanan zaaflar ve eksik kalınan hususlar konusunda ayrıntılı bir şekilde anlattığım üzere bu sezon hangi konularda iyileşme ve gelişme gösterilmesi gerektiği de otomatik olarak ortaya çıkıyor. Bu hususu da oyun ve transfer planlaması olarak ikiye ayırmak gerekiyor.

Oyun Formatı

-Hücum Seti Çeşitliliği

Herkesin hemfikir olduğu, gözle de çok net görülebilir olan ve verilere de fazlasıyla yansıyan kenar ortalarına bağımlılığın azaltılarak üçüncü bölgede varyasyon zenginliğinin sağlanması gerekiyor. Bilhassa merkezden girişim denemelerinin artması gerektiği kanısındayım. Bunun için de alınacak santrfor ve 10 numara pozisyonu oyuncusunun özelliklerinin uygunluğu kadar yukarıda detaylı bir şekilde anlatmaya çalıştığım üzere Oğuzhan Özyakup’un sistemin içerisine yeniden dahil edilmesi de elzem diye düşünüyorum. Bu bağlamda iyileşen Gökhan Töre’nin de Quaresma’nın yerine sağ kenarda süre bulacak olması merkezden hücum denemelerini artıracaktır. Stili itibariyle soldan içeri kıvrılarak pas, şut, dripling denemelerini merkeze doğru gerçekleştirmesi daha önce olduğu gibi yine fayda sağlayacaktır.

CSKA Moskova ile oynanan hazırlık müsabakasında hem Oğuzhan Özyakup'un sahada olması hem de sağ önde Gökhan Töre'nin oynamasıyle merkezden hücum aksiyonlarının arttığını gözlemledik. Her iki ön kenar oyuncusu da iç bölgelere girerek beklerine koridor açmış oldular. Quaresma'nın yaptığı gibi çizgiye basıp genişleyen oyuncu ön kenar oyuncusu değil bek oyuncuları oldu. Gökhan Töre'nin çizgiye paralel olmayan, içeriye dönük oyunu hem merkezde pas etkileşimini fazlalaştırdı hem de kenardan ceza sahasına gönderilen toplarda ceza sahası içi ve çevresinin daha kalabalık olmasını sağladı. Yani kenardan orta varyasyonları sekteye uğramadığı gibi geçen yıl eksik kalan rakibi merkezden kısa ve çabuk paslarla zorlama aksiyonları da gerçekleştirilmeye çalışıldı.



-Topun Geri Kazanım Süresi

Beşiktaş’ın geçen yıl önceki yıllara göre gerilediği konulardan biri de rakibe geçen topun geri kazanım süresinin uzamasıydı. Bu konuda daha yumuşak bir takım izledik. Top rakibe geçtikten sonra reaksiyon gösterip yeniden kazanmak yerine topun arkasında yerleşmeye çalışılması şok baskıyla rakibi dengesiz yakalama imkanını ortadan kaldırdı. Bu konuda pozitif bir değişim olması gerektiğini düşünüyorum.

-Üçüncü Bölge Baskısı

Bilhassa Başakşehir ve Galatasaray maçlarında gördük ki geriden oyun kurmaya çalışan takımlara karşı ön alan baskısı yapıldığında sonuç alınamadı. Baskı, takımın bütününü içine alacak şekilde organize değildi. Shakhtar ile oynanan hazırlık müsabakasında dikkatimi çeken hususlardan birisi de bu konu üzerine bir çalışma olduğunu gösteren örneklerdi. Shakhtar kaleden ayağa başlamak istediğinde çok adamla önde kalıp pas opsiyonları kapatılmaya çalışıldı. Ön bölge oyuncuları bunu yaparken savunma hattının da çizgiyi öne doğru çekerek daralmayı sağlamaları olumlu bir hareketti.




-Geriden Oyun Kurma Senaryoları

Rakipler önde agresif baskı yaptığında genelde bu baskıdan kurtulmakta zorlanıldığını gördük. Bu baskıları kırmak ve rakibi şaşırtmak adına geriden oyun kurarken daha şaşırtıcı daha planlı hareket etmek gerekiyor. Bunun için birkaç senaryo olmalı ki tahmin edilebilirlik zorlaşsın. Vida, Mitrovic gibi isimlerin transferine bağlı olarak alınacak stoperin ayağının kötü olmamasının ve mümkünse sol ayaklı olmasının faydalı olacağı düşüncesindeyim. Bununla beraber Medel’in stoperde kullanılması geçtiğimiz yıl geriden oyun kurulumunda eli güçlendirdi. Yine kullanılabilir. Bu noktada yaşanan problemlerden biri de Pepe’nin inisiyatif aldığı uzun top tercihleriydi. Onun metrajı daha düşük ve ikinci bölgeyi es geçmeyen paslar kullanması benimsetilmeli. Tolgay’ın 8 numaradan ziyade 6 numarada defansif oyuncu kurucu rolünde değerlendirilmesi geriden oyun kurmada işe yarayabilir.

Transfer Planlaması

-Atletizm ve Dinamizm

Transfer yapılması düşünülen bölgeler konusunda yöneticilerin ve Şenol Hoca’nın açıklamalarına bakacak olursa sağ bek, santrfor arkası ve santrfor bölgelerinin öncelikli olduğunu görüyoruz. Ayrılıklar dahilinde farklı bölgelere de oyuncu gelecektir ancak bu üç bölge için kesinlikle oyuncu alınacağı zikredildi.  Bu oyuncular seçilirken teknik özelliklerinin yanı sıra mutlaka motorik özellikleri de dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalı. Geçen sene takımın atletizm ve dinamizm olarak beklenen seviyede olmadığını gözlemlediğimiz maçlar yaşandı. Zaten insanların yaş ortalamasının düşmesi gerektiği fikri buradan geliyor. ‘Yaş ortalaması düşmeli’ söyleminin altında daha canlı, daha atletik daha enerjik oyuncular görme isteği yatıyor. Buradan hareketle alınacak sağ bekin Gökhan Gönül’den, alınacak santrforun Negredo’dan, alınacak santrfor arkası oyuncusunun Talisca’dan daha enerjik, daha dinamik ve daha tempolu oyuncular olması sonucu ortaya çıkıyor.

-Atiba-Medel ve 6 Numara Pozisyonu

Defansif orta saha pozisyonuna Dorukhan Toköz transfer edildi. O pozisyon için yine temelde benzer özelliklere sahip Necip var. Bu iki oyuncu o bölgede süre bulma ihtimali düşük olan oyuncular. Atiba ve Medel o bölgenin ilk iki tercihi. Atiba’nın kalıp kalmayacağı henüz netlik kazanmadı. Ben Atiba’dan bağımsız o bölge için ‘uygun’ bir oyuncu alınması gerektiği fikrindeyim. Uygundan kastım modern futbolda ön plana çıkan defansif orta saha tipi ve Beşiktaş’ın oyun yapısı içerisinde ihtiyaç duyduğu defansif orta saha profili. Medel’in bu profil ile tam olarak örtüşmediğini, Atiba tiplemesinde ondan daha genç ve diri bir defansif orta sahaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Gelelim sebeplerine:

Medel'in özellikleri itibariyle 2'li merkez orta saha düzenlerinde (4-2-3-1 veya 4-4-2) bilhassa da Beşiktaş gibi oyun yapısı ofansif temele dayanan, 2. ve 3. bölge oyuncu tiplemeleri ofansif özellikli olan bir takımda 6 numara pozisyonunda tatmin etmediğini/etmeyeceğini hatta belli zaafları olduğunu düşünüyorum. Zaten Medel’in önceki takımlarda değerlendirilme biçimlerine baktığımızda; milli takımda orta saha oynadığı son resmi maçın 5-6 yıl önce yıl olduğu gerçeği var. Kulüp takımlarında ise İnter’de son yılında ekseriyetle stoper olarak kullanıldı. Önceki iki yılında ise hem merkezde kalabalık (3’lü) formasyonlar kullandılar hem de yanındakileri daha sert ve savunma becerileri iyi olan oyuncularla kombinlediler. (Melo, Kondogbia, Hernanes). Ha keza Sevilla’da da yine Kondogbia, Maduro ile beraber oynadılar. Yani söylemek istediğim kariyerinde hiçbir takımda çok ofansif oyun oynayan bir kadro içerisinde 2’li orta saha düzeninde 6 numara oynamadı.

Medel’in Beşiktaş gibi ofansif bir yapı içerisinde merkezi kontrol eden 2 oyuncudan savunmaya dönük olan oyuncu rolünü yeterince yerine getiremediğini/getiremeyeceğini düşünmemin sebebi ise ‘alana değil adama ve topa odaklı bir savunma’ anlayışına sahip olması. Atiba’yı değeri kılan en önemli hususlardan bir tanesi belki de en önemlisi alan parselasyon becerisi ve yama yapabilme kabiliyeti. Mevcut Beşiktaş takımında 6 numara oynayabilmek için en az Atiba kadar alanını doldurabilmek, pozisyonel zekaya sahip olabilmek gerekli diye düşünüyorum. Ancak Medel sürekli hamle yaparak, baskıya çıkarak savunma yaptığı için bölgesini boşaltabiliyor, merkez orta saha parselasyonunu sekteye uğratabiliyor. Örneğin Atiba ile merkezde beraber oynadıkları maçlarda problem olmadı ama Tolgay ve Oğuzhan ile oynadıkları maçlarda merkezde sorun yaşadılar. Bununla beraber stoper bölgesindeki ekstra becerileri o bölge için çok daha değerli olduğunu düşündürüyor bana. Çabukluğu, reaksiyon hızının yüksek oluşu ve kritik olan geriden oyun kurarken iyi olan pas becerisi büyük artı.

Ezcümle Medel’in Beşiktaş’ta mevcut oyun/oyuncu grubu ile 6 numarada defolarının olduğu stoperde ise çok değerli bir taş olduğu kanısındayım. Bu sebepten ötürü alanını doldurabilen, parselasyon becerisi yüksek ve geniş alanı savunabilen bir defansif orta saha alınmalı.

Yorumlar

  1. Elinize saglik, keyifle okudum. Medel ve Oguzhan hakkindaki ince teknik nuanslari cok guzel ifade etmissiniz, tebrik ederim.

    Quaresma'nin cizgi oyunculugu kendi yatkinligiyla beraber Senol Gunes'in taktiksel tercihi gibi de duruyor. Sol tarafta 4-5 kisa pas ile rakibi o tarafa yigip bir uzun topla Quaresma'yi sag cizgide bos alanda topla bulusturuyor, kisa yoldan rakip kaleye yaklasmis oluyoruz. Gayet pragmatik yani. Yoksa Son FB macinda ve Napoli deplasmanindaki ilk golde Quaresma'nin cok basarili bir sekilde Half-Space kullanabildigini de gorduk. Dunya Kupasi'ndaki golu de ha keza.

    Bahsettiginiz hucum presi eksikligi ve belki biraz da dusuk gorunen dinamizm/atletizm, takimin yuksek yas ortalamasindan ve mac sayisinin fazla olmasindan dolayi teknik ekibin enerji tasarrufu amacli bilincli bir tercihi (oyuncu kadrosunun da dogal sinerjisinin bir sonucu) diye dusunuyorum.

    Bu yil cok "kaşar" futbol oynadik. Finalde Liverpool'u yenip Sampiyonlar Ligi'ni kazanan 30+ yas ortalamali bir Milan kadrosu vardi. Temposuz ama zekayla ve sonuca yonelik oynarlardi. Ben biraz o tadi aldim bu sezonki Besiktas'ta. Negredo 1 kritik gol fazla atsa yine sampiyon olacaktik.

    Bu sezon daha da kasarlasmis kadroyla, Sampiyonlar Ligi'nin yipraticiligindan uzak olmamizi da avantaja cevirip, ayni futbolu oynamamiz gerektigini dusunuyorum. Vagner+Töre=Talisca istatistigi yapabilirse, ve Negredo 7 yerine 10 gol atabilirse sampiyonluk zor olmaz. Yeni transfere bile gerek yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, ben de yorumu keyifle okudum.

      Quaresma'nın kenar ortalarının sadece oyuncu kaynaklı olmadığını, bunun bir takım stratejisi olduğunun farkındayım ben de. Hatta bahsettiğin bir kenarda yoğunlaşıp terste çizgiye basan Quaresma'yı rakiple geniş alanda birebir bırakma işinin plan dahilinde gerçekleştiğini ben de çok defa yazdım. Ancak bu iş bağımlılık haline gelirse, diğer hücum varyasyonlarından vazgeçeçek seviyeye gelirse zarar veriyor. Kaldı ki rakipler de bunu fark ettiği için daha kontrol edilebilir ve tahmin edilebilir bir hücum yapısı ortaya çıkıyor. Yani bu varyasyon şaşırtıcılığını yitiriyor. Bunu vurgulamak istedim.

      Sil

Yorum Gönder