Uluslararası futbol terminolojisinde
son yıllarda çok fazla kullanılan bir futbol terimi olarak karşımıza çıkan
‘half-space’ son dönemlerde ülkemizde de bilhassa sosyal medyada çok fazla
zikredilir oldu. Peki bu kavram tam olarak neyi ifade ediyor? Bu kadar popüler
olmasının sebebi ne? Guardiola, Klopp, Conte, Manchester City, Barcelona, Napoli gibi üst düzey
teknik adamların ve majör takımların başarısını açıklarken önemli bir yer
teşkil eden bu söz öbeğinin alametifarikası nereden geliyor?
Günümüzde futbol, sahada bireysel savaşların yapıldığı bir spor olmaktan tamamen çıktı diyebiliriz. Bu oyun artık çok daha sofistike ve detaylara dayanan bir oyun haline geldi. Evet, üretkenlik için bireysel yetenek hala çok değerli ancak ondan daha değerli hale gelen ise o bireysel yeteneğin sahaya yansıyabilmesini sağlayacak olan taktik varyasyonlar. Teknik ekipler, futbolcusunun sahada yeteneğini sergileyebileceği ortamı oluşturabilmek için ince eleyip sık dokuyorlar. Yeteneğin sergilenebileceği ortamdan kasıt ise yaratılmış alanlar ve oyuncunun etkili bölgelerde demarke vaziyette topla buluşturulabilmesi.
Futbol bir alan oyunu, alan
hakimiyeti üzerine kurulu bir oyun. Alan yaratma, alan açma, alan bulma, alan
savunması, alan markajı, alanlarda kalabalık olma vs. gibi hem bireysel hem de
takım dinamiği açısından önemli olan birçok husus geliyor aklımıza alan ile
ilgili. Bir futbolcunun bir maçta topla geçirdiği süre o oyuncunun oyunda
kaldığı sürenin ortalama %1’i gibi çok düşük bir rakamı oluşturuyor. Yine bir
oyuncunun topla kat ettiği mesafe toplam kat ettiği mesafenin sadece
%1,5-2’sine denk geliyor. Bir futbolcu maç boyunca topla bu kadar az oynuyorsa
topa değmeden geçirdiği uzunca sürede ne yaptığı elbette çok önemli. Bir
futbolcu topla oynarken diğer 21 oyuncunun topsuz olarak yaptıkları elbette çok
çok önemli. Diğer oyuncuların topsuz olarak yaptıkları top ayağında olan
oyuncunun topu nasıl kullanacağını belirleyen ana etkendir. Topun nasıl
kullanıldığı kadar hatta belki ondan da önemli olan topla nerede buluşulduğu,
nerede kullanıldığı ve bu esnada rakip oyuncular ile takım arkadaşlarının
pozisyonunun durumudur. Alanları doğru yani planlı ve bilinçli kullanmak bu
kadar önemli olduğu için teknik adamlar idmanlarda sahayı belirli parçalara
bölerek çalışmalar gerçekleştiriyorlar. Sahayı kare kare, parsel parsel
işliyorlar.
Teknik adamlar kendi bakış açılarına ve taktiksel planlarına uygun
şekilde
farklı farklı değerlendiriyorlar sahayı.
farklı farklı değerlendiriyorlar sahayı.
Geçmişte takımlar fazlasıyla hücuma odaklıyken her geçen sezon savunma stratejileri biraz daha ön plana çıktı. Hatta öyle ki temelde savunma stratejisi olan formasyonlar aynı zamanda bir hücum stratejisi vazifesi görmeye bile başladı. Futbolda ‘analiz’ meselesinin ön plana çıkmasıyla beraber takımlar kendi güçlü ve zayıf kaslarına odaklanıp doğru stratejiler üretirken aynı zamanda rakipleri de daha iyi çözümleyerek rakibe göre formasyon kurguluyorlar. Bilhassa ‘küçük’ takım diye nitelendirilen takımlar ‘büyük’ takım olarak nitelendirilen takımlara karşı eskiye oranla çok daha fazla zorluk çıkarıyorlar ve direnç gösteriyorlar. Bu da favori takımların ‘kolay’ gibi gözüken maçları kazanmak için zaman zaman ecel terleri dökmelerine neden oluyor. Basit tabirle kapalı savunmaları aşmak için ekstra çözümler elzem hale geliyor. Tam da burada teknik adamların yaratıcılığına kalıyor iş. Kimi teknik adamlar bilinen yöntemleri uygulamaya devam ederken kimi teknik adamlar ise ‘farklı’ yöntemler bularak rakipleri şaşırtmaya, aldatmaya çalışıyor. İşte ‘half-space’ denen kavram da bu ‘farklı’ yöntem arayışları esnasında ortaya çıkan bir ibare. Bu ibare saha içerisindeki bir bölgeyi-alanı ifade etmek için kullanılıyor. Avrupa’da ‘yarım boşluk’ gibi bir anlam yüklenmiş olsa da Türkçe’ye “iç koridor” veya “iç kenar” vb. çeviriler yapmak mümkün.
Half-space, görüldüğü üzere kenar bölgeler ile merkez bölgesi arasında
kalan alanı ifade ediyor.
Takım savunmasının ana prensiplerinden
biri ikinci ve bilhassa birinci bölgede
sahanın ‘merkezini’ iyi savunmaktır. Kale, sahanın merkezindedir ve istisnalar
dışında gollerin %90’ı merkez olarak adlandırılan bölgeden gelir. Dolayısıyla topu
kalenin yakınına sokmamak ve bu bölgelerde rakibe kullanabileceği alanı
bırakmamak birincil esastır. Zaten takım savunmasını iyi yapan ekipleri gözünüzün
önüne getirdiğinizde savunmadayken enine-boyuna mümkün olduğunca dar ve kompakt
olduklarını anımsayacaksınız. Bu takımlar Avrupa’daki futbol literatüründe ‘Zone 14’ veya ‘Altın Kare’ olarak adlandırılan bölgeyi çok iyi savunuyorlar. Rakip
oyuncuların bu bölgede topla buluşmasını ve topu kullanmasını engelliyorlar.
Hatta rakibe bilerek izin verip kenarlara yönlendiriyorlar. Çünkü ‘Zone 14’ denilen
bu bölge gol pozisyonu oluşması noktasında en kritik bölge. Araştırmalarda elde
edilen veriler gösteriyor ki gol pozisyonuna dönüşen asist ve asistin asisti
paslar %70-80 oranında buradan şekilleniyor. Dolayısıyla savunan takımlar bu
bölgeyi mümkün olduğunca kapatma gayreti içerisindeler.
Zone 14 (Altın Kare)
Yerleşik ve kalabalık savunmaya karşı
iyi hücum edebilmenin yolu hareketlilikten ve alan yaratmaktan geçiyor. Yarı
alanında kalabalık bir şekilde bekleyerek savunan takımları aldatıcı, şaşırtıcı
aksiyonlarla yerlerinden hareket ettirmek ve oyuncunu etkili yerlerde topla
buluşturmak bu işin bir numaralı kuralı. Burada bahsedilen ‘etkili yerler’ içerisine
giren bölgelerden biri de ‘half-space’ alanları. Peki bu alanlar neden etkili?
Altın kare bölgesinin neden önemli
olduğunu yukarıda ifade etmeye çalışmıştım. Half-Space bölgeleri de altın kare
bölgesinin içerisinde yer alıyor. Half Space’leri asıl değerli kılan ise savunulmasının zor olması. Birçok kişi
futbolda her ne kadar sistemlerin, dizilişlerin çok önemli olmadığını dile
getirse de ben bu konuya tamamen katıldığımı söyleyemem. Nihayetinde oyuncuya
vereceğiniz rolleri, kullanmasını istediğiniz alanları benimsetmek ve bir bütün
olarak ortaya çıkmasını istediğiniz varyasyonlar için sahaya diziliş biçimlerinin
pekâlâ önemli olduğu kanısındayım. Hiçbir antrenör saha içerisinde belli bir
pozisyonda görevlendirdiği oyuncusunun başına buyruk hareket edip bölgesini
terk etmesini, sürekli yerini kaybetmesini ve taktiksel sadakatten ayrılmasını
istemez. Dolayısıyla dizilişler çok da mühim değil önermesi pek mantıklı
durmuyor. Half-space bölgesinin savunulmasını zorlaştıran şey de sahaya
yayılışla doğrudan ilintili.
Sahanın merkezini savunmaktan ilk sorumlu oyuncular merkezde oynayan oyuncular (merkez orta saha, defansif orta saha, stoperler) sahanın kenarlarını savunmaktan ilk sorumlu oyuncular ise bek ve ön kanat oyuncuları diyebiliriz. Half-space’in yani iç koridorun ara hatta kalması nedeniyle doğrudan sorumlu olan bir savunucusu olduğunu söylemek mümkün değil. Savunulmasını zorlaştıran kısım da bu. Bu bölgeleri hücum eden takımdan merkez orta saha oyuncuları ileri çıkarak kullanabiliyor, kanat oynayan oyuncular içeriye devrilerek kullanabiliyor, bununla beraber santrfor oyuncusu da geriye çıkarak kullanabiliyor. 10 numara pozisyonunda oynayan bir oyuncu varsa zaten bu bölgeleri kullanması gerekiyor. Şimdi savunan takım için zorlaştırıcı unsurları bir ele alalım:
*Hücum eden takımın kanat oyuncusu içeri girerek half-space
bölgesinde konuşlandıysa kağıt üzerinde onu marke eden savunan takımın bekinin
onunla içeriye gitmesi demek bölgesini boşaltması anlamına geliyor. Bu durumda
rakibin ofansif bekine koridor açılmış oluyor.
*Hücum eden takımın merkez orta saha oyuncusu ileriye çıkarak half-space bölgesine girdiyse savunan takımın merkez orta saha oyuncularından birisinin o kenara kayarak karşılamaya gitmesi demek çok daha tehlikeli bölge olan ‘Zone 14’ün merkezini terk etmesi demek. Bu da hücum eden takım adına Altın Kare’de bir boşluk bulabileceği anlamına geliyor.
*Hücum eden takımın merkez orta saha oyuncusu ileriye çıkarak half-space bölgesine girdiyse savunan takımın merkez orta saha oyuncularından birisinin o kenara kayarak karşılamaya gitmesi demek çok daha tehlikeli bölge olan ‘Zone 14’ün merkezini terk etmesi demek. Bu da hücum eden takım adına Altın Kare’de bir boşluk bulabileceği anlamına geliyor.
*Hücum eden takımın santrfor oyuncusu stoperlerin kucağında
kalmayıp biraz daha gerilere gelerek half-space denen bölgede pas isterse
kağıt üzerinde onu marke eden stoper oyuncusu onunla birlikte öne doğru çıkarsa
merkezi boşaltarak kale önü güvenliğini riske atmış olur. Stoperin yerini
boşaltması hücum eden takımın en fazla isteyeceği aksiyon olacaktır.
*Buradaki tüm ihtimaller hücum
eden takımdan half-space bölgesine kimin girdiğine bakmaksızın savunan takımın
stoper, bek ve merkez orta saha oyuncuları ayrı ayrı geçerli.
Sanırım izleyeceğiniz bu videoda husus çok daha net anlaşılacaktır:
Bunlar half-space’lerin üçüncü
bölgedeki kullanımının avantajı. Bir de ikinci bölgeden üçüncü bölgeye geçişte
bu bölgede topla oynamanın avantajları mevcut. Ona aşağıda değineceğiz. Üçüncü
bölgede rakip savunmayı aşma noktasında iç koridorların ekmeğini en fazla yiyen
takım Guardiolalı Manchester City. Akan oyunda bulunan 17 golün asisti bu
bölgelerden gelmiş. Barcelona, Napoli ve Chelsea de bu bölgenin önemini
kavramış takımlardan. Bu takımların sahaya yayılışlarını ve oyuncularına
verdikleri rolleri incelediğimizde benzerlikler içerdiğini görmekteyiz. Kanat
oyuncuları çizgiye paralel oynayan değil hem toplu hem de topsuz olarak içeri
kat eden oyuncular. Merkezde 10 numara pozisyonunda direkt bir oyuncu
oynatmaktansa merkezde üçlü bir blok ile kalıp sağ-sol iç merkez orta sahaları ile
iç koridorda ofansı desteklemek… Son yıllarda neredeyse klişeleşmiş bir şekilde
sürekli söylenen şeylerden biri de ‘artık 10 numara özellikli oyuncuların
kalmadığı ve böyle bir pozisyonun demode olduğu’ iddiası. Evet belki taktik
tahtasında merkez orta saha ile santrfor arasındaki o bölgeye bir oyuncu
yazılmıyor olabilir ama o alanın kullanılma biçimine baktığımızda durumun hiç
de öyle olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Evet artık bir 10 numara (forvet
arkası) oyuncusu kullanılmıyor çünkü 3-4 tane 10 numara aynı anda kullanılıyor.
Kanat oyuncularının içeriye dönük oynaması, merkez orta saha oyuncularının öne gidişler
de daha cesur kılınmaları forvet arkası pozisyonunu birden fazla oyuncu ile işlemeyi
sağlıyor. Özellikle majör takımları incelediğimizde
merkezde 6 numaranın önünde iki tane ‘serbest 8’ oyuncusu ile oynuyorlar. Manchester
City (Fernandino-Silva-De Bruyne), Real Madrid (Casemiro-Kroos-Modric),
Barcelona (Busquets-İniesta-Rakitic), Napoli (Jorginho-Hamsik-Allan),
Bayern (Martinez-Thiago-James), Liverpool (Henderson-Milner-Oxlade),
Juventus (Pjani-Matuidi-Khedira), PSG (Celso-Rabiot-Veratti). Bu da iç
koridoru daha iyi kullanmalarını sağlıyor.Sanırım izleyeceğiniz bu videoda husus çok daha net anlaşılacaktır:
İkinci bölgede görüş açısı ve vücut pozisyonu avantajı
İkinci bölgede half-space alanını
kullanmanın ise oyuncunun görüş açısı ve bu açının topu kullanırken sağlayacağı
avantajları bulunuyor. Ara hatta konumlanılması dolayısıyla markajdan biraz
daha uzak olmak ve rakip için ters eşleşme yaratacağı için net baskı alınmaması
avantajı üçüncü bölgede olduğu gibi burada da var. Ancak burada half-space’i
daha değerli kılan sahayı görüş açısı. Bu konu ile alakalı burada ( https://spielverlagerung.com/2014/09/16/the-half-spaces/ ) çok geniş bir makale mevcut. Bu makalede anlatılmak istenen hususu kısaca toparlamaya
çalışacağım. Bu noktada ilgili görselleri koymak dahi konuyu ifade etmeye yetecektir.
Merkezde yüzü rakip kaleye dönük
veya kendi kalesine dönük bir oyuncu ile Half-Space’te yarım dönük çapraz açıya
sahip oyuncunun arasındaki en önemli fark daha iyi çevre kontrolü yapabilme, çapraz
açıda olduğu için görebildiği alanı daha net görebilme. Dikey görüşte kaleye ve
kaleye yakın oyuncuya odaklanma ihtimali fazlayken, çapraz görüşte sadece
kaleye odaklanmak yerine diğer seçenekleri de daha iyi görüp algılayabilme
ihtimali artıyor. Bu işin görsel algılama ve geniş açıyla bakabilme kısmı.
Bir diğer husus ise pasın şekli
ile alakalı. Hiç kuşkusuz Half-Space pozisyonunda diyagonal top atmak daha
kolay. Diyagonal pasın avantajı hem dikeylik hem yataylık içeriyor olmasıdır. Yatay bir pas rakip kaleye doğru alan
kat edilmesini ve adam eksiltilmesini sağlamaz. Rakibi enine hareket ettirmeye
ve mümkünse oyuncular arası mesafeyi açmayı amaçlar. Oyunun yönünü değiştirir. Dikey pas adam eksiltebilir ve rakip
kaleye yakınlaştırabilir. Ancak bu zordur ve sahada en az gerçekleşen pas
aksiyonudur. Çünkü rakibin bütün odağı kendi kalesine doğru dikine atılacak pasadır
ve bu konuda çok ciddi konsantrasyon ve dirence sahiptir. Kaldı ki şartları
oluşmadan (rakip oyuncular arasında enine açıklık sağlanmadan) atılan dikey
pasa rakibin hamle şansı yüksektir. Diyagonal
pasın önemi ise hem yatay pasın hem de dikey pasın amaçladığını aynı anda
yapabiliyor olmasıdır. Yani diyagonal pas hem rakibi enine hareket ettirmeye
hem de alan-adam eksilterek topu rakip kaleye yakınlaştırmaya yarar. Bu iç
koridordaki çapraz açı da diyagonal pası atabilmek için hem görüş alanının hem
de vücut konumlanmasının en iyi oldu yer olarak karşımıza çıkıyor.
Sizi okumak yeni bakış açıları getiriyor. Aklınıza sağlık.
YanıtlaSilÇok sevindim bu düşüncenize. Çok teşekkürler.
SilÇok güzel bir yazı emeğinize sağlık
YanıtlaSilAçıklayıcı bir yazı teşekkürler devamını bekleriz
YanıtlaSilHocam fm 2018 oynuyormusunuz ? çok beğendim yazınızı süper olmuş farketmediğim şeyleri farketmemi sağladı.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık futbola bakış açımın ne kadar yanlış olduğunu farkediyorum okudukça.
YanıtlaSilBir futbol adamı olarak teşekkür ediyorum çok güzel anlatılmış aslında çalıştığımız takımlarda özellikle 2.bölgeden 3.bölgeye geçişte ve yaptığımız 3.bölge atak çalışmalarında kullanmaya çalıştığımız alanlar bunlar zaten burada önemli olan 1-top gelmeden odaklandığın alan yani sahanın neresindeyken nereye bakacağın 2-sahanın neresinde , ne zaman ve hangi vücut pozisyonu ile pas alacağın olmalı diye düşünüyorum
YanıtlaSilEmeğinize sağlık çok bilgilendirici bir yazı olmuş
YanıtlaSil